
Gözlüğünü Tak, Geleceğe Bak: Google’ın 2026 Yapay Zekâ Hamlesi
Google, 2026’da piyasaya sunmayı planladığı Gemini yapay zekâ destekli akıllı gözlüklerle, dijital deneyimi cebimizdeki telefon ekranından çıkarıp doğrudan görüş alanımıza taşımaya hazırlanıyor. Samsung, Warby Parker ve Gentle Monster iş birlikleriyle geliştirilen bu yeni nesil gözlükler, hem günlük hayatta takılabilecek kadar şık bir tasarım hem de Android XR ekosistemine bağlı, kesintisiz bir yapay zekâ katmanı sunmayı hedefliyor. Bir yanda yalnızca ses üzerinden çalışan, mikrofon ve kamerayla etrafı algılayıp sorularımıza doğal bir dille cevap veren “audio-first” model; diğer yanda ise camın içine gömülü mini ekranla navigasyon, anlık çeviri, bildirim ve bağlamsal bilgileri gösteren in-lens display’li model bulunuyor. Bu iki yaklaşım, telefonla yaptığımız pek çok işi fiziksel bir ekranın etrafında toplanmak yerine, bakışımız ve sesimiz üzerinden, çok daha görünmez bir arayüzle yönetmemizi mümkün kılıyor. Öğrenciler için derste not çıkarma, karmaşık kavramları anlık özetlerle sadeleştirme, yabancı dilde dersleri çeviri desteğiyle takip etme; akademisyen ve eğitmenler için sunum sırasında slayta dönmeden camdaki küçük hatırlatmalarla akışı yönetme ve dersin sonunda otomatik özetler alma gibi kullanım senaryoları, bu gözlüğü kâğıt kalem ikilisinin yanına ciddi bir “üçüncü araç” olarak yerleştirebilir. Yöneticiler ve girişimciler açısından bakıldığında, toplantı notlarını gerçek zamanlı çıkartan, müşteri ziyaretlerinde ilgili verileri camda öne çıkaran, saha ekiplerinin iş akışını sahada görselleştiren bir arayüz; seyahatlerde ise eşzamanlı çeviri ve şehir içi rehberlikle karar alma süreçlerini hızlandıran bir iş ortağı ortaya çıkıyor. Türkiye gibi genç nüfusu yüksek, girişimcilik ekosistemi hızla gelişen ve KOBİ yoğunluğu fazla ülkelerde, bu tür giyilebilir arayüzler hem iş gücü verimliliğini artırma hem de dijitalleşme yatırımlarını soyut raporlardan çıkarıp sahadaki günlük pratiğe taşıma potansiyeline sahip. Ancak her an çevreyi görebilen, dinleyebilen ve kaydedebilen bir cihazın yaygınlaşması; mahremiyet, veri güvenliği, çalışan hakları ve dikkat yönetimi açısından yeni soru işaretlerini de beraberinde getiriyor. Kurumların bu teknolojiyi benimserken net etik ilkeler belirlemesi, veri kullanımını şeffaf biçimde tanımlaması ve çalışanlarıyla açık bir güven sözleşmesi kurması gerekecek. Öte yandan bireysel düzeyde de önemli bir tercih ile karşı karşıyayız: Bu araçları sadece “daha hızlı tüketmek” için mi kullanacağız, yoksa daha derin öğrenmek, daha iyi üretmek ve daha anlamlı ilişkiler kurmak için mi değerlendireceğiz? Akıllı gözlükler kısa vadede telefonları tamamen devre dışı bırakmayacak, fakat ekran merkezli alışkanlıklarımızı sorgulatan, daha görünmez ve bağlama duyarlı arayüzlere geçişin güçlü bir sinyali olarak ön plana çıkıyor. Belki de burada hatırlamamız gereken en basit ama en kritik gerçek şu: Geleceği belirleyen şey cihazların gücü değil, o cihazları hangi değerlerle ve nasıl bir niyetle kullandığımız; teknoloji hızlandıkça, gerçek pusulamızın hâlâ insan kalabilmesinde yatıyor.



